Kutsal Kitap'taki ve Kuran'daki Tanrı'nın Karakteri

Kutsal Kitap'taki ve Kuran'daki Tanrı';nın Karakteri
Farklılıkların İncelemesi Bu notlar, 1998 yılı sonunda yapılan bir Müslüman - Hristiyan görüşmesinde bulunan Hristiyan konuşmacıya aittir.  İyi akşamlar, bayanlar ve baylar! Müslümanlar ve Hristiyanlar birbirlerini dinlemek amacıyla çok sık biraraya gelmediklerinden, bu akşam çok heyecan verici bir olaya tanık olduğumuzu düşünüyorum. Ve bu akşam vurgulamak istediğim nokta birbirlerini gerçekten dinleyecek olmalarıdır...

Buraya gelirken boks eldivenlerimi getirmedim. Amacım puan vermek ya da zihinsel bir savaş kazanmak değil. Binleyiciler arasındaki Hristiyanların ve Müslümanların çoğunun savunma duvarlarını çoktan ördüklerinden ve sahnede çıkabilecek bir kavgaya hazır olduklarından kuşkum yok. Ancak, her birinizden ricam, duvarlarınızı alçaltmak için bilinçli bir girişimde bulunmanız ve diğer tarafın konumunu, onların duygularını hissederek dinlemeyi denemenizdir. Müslümanlar ve Hristiyanlar arasındaki 1400 yıllık tartışma ve polemiklerin ardından, derin bir yanlış anlama uçurumu, her iki inanç toplumunu hala birbirinden ayırmaktadır.

Bunu, bir örnekle kanıtlamak için, büyük çağdaş İslam yazarı Shabbir Akhtar’ın sözlerine kulak verebiliriz:

“Aralarında eğitimliler de dahil olmak üzere Müslümanların çoğu, Hristiyanlık hakkında çok azşey bilmektedir. Bir insanın Tanrı olduğu iddiası - bir küfür - ile bundan bütünüyle farklı bir görüş olan Tanrı’nın gönüllü olarak insan olması - doktrini sağlam Hristiyan inancı - arasındaki farkı net olark çok az Müslüman ayırdedebilir. Ve bu görüşlerin her ikisi de, Tanrı’nın bir oğul “evlat edindiği”ni söyleyen sapık öğretişle karıştırılıp durur….Bir Müslüman, Hristiyan inancı konusunda tam bilgiye sahip olmadıkça Hristiyanlarla ciddi anlamda bir dialog kurduğunu söylemesi makul olmaz…" (1)

Aynı şey elbette, Hristiyanlar ve İslam inancı konusundaki bilgisizlikleri ve Müslümanlara karşı geliştirmiş oldukları pek çok olumsuz, basmakalıp imajlar hakkında da söylenebilir.

Bu nedenle, tekrar ediyorum, bu akşam ricam, hepimiz gerçekten dinlemek için büyük çaba sarfedelim ve böylece her birinin konumunu karşılıklı anlama yolunda bir adım daha atalım.

Bunları söyledikten sonra hemen belirtmeliyim ki, İslamiyeti ve Hristiyanlığı birbirinden ayıran derin ve gerçek farklılıkları önemsemeden bir kenara koymayı savunmuyorum. Aslında, bu akşamki görüşmede, bir Hristiyan olarak Kuran ve tarihe geçmiş sağlam öğretişli İslam teolojisi tarafından açıklanmış Tanrı görüşüyle, Hristiyan inancında gelişen Tanrı öğretişini karşılaştırdığımda farkına vardığım beş gelilim noktasının altını çizmek istiyorum.

Bir bezetme ile başlamak isterim. Müzikte pek yetenekli değilim, ama büyük bir bestecinin müzik biçimini çok iyi tanıyan biri, bestelerinin gerçekten ona ait olup olmadığını anlayabilir diye düşünüyorum. Bestecinin müziğinin sesine karşı duyarlılık geliştirir. Sanırım aynı şey büyük ressam ve şairler için de geçerlidir. Bazılarınız Hafız ya da Rumi’nın şiirlerine karşı öylesine duyarlılık kazanmış olabilirsiniz ki, bir şiirin onlar tarafından yazılıp yazılmadığını hemen söyleyebilirsiniz.

Aynı şekilde, Kutsal Kitap’ta portresi çizilen Tanrı karakterini yakından incelediğimde ve sonra Kuran’la karşılaştırdığımda, Kuran’da aksi iddia edilse de, Kuran’daki Tanrı’yla Kutsal Kitap’ın Tanrısı’nın birbirleriyle tamamen aynı olmadıkları izlenimini ediniyorum.

Her ne kadar ayrıntılı bir liste olmasa da, Tanrı’nın bu iki farklı portresi arasındaki beş uyuşmayan noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum:

TANRI’NIN KARŞILIKSIZ DOSTLU?U (halkıyla), TANRI’NIN ACI ÇEKMESİ, TANRI’NIN SEVGİSİ, TANRI’NIN BİLİNEBİLİRLİ?İ (Tanrı’nın karakterini, nasıl olduğunu bilebilir miyiz sorusuyla bağlantılı olarak) ve TANRI’NIN KUTSALLI?I.

II. TANRI’NIN KARŞILIKSIZ DOSTLU?U
Bu temel özelliklere odaklanmak istememin nedeni, Üçlübirlik, beden alma ve kefaret öğretişleri gibi özgün Hristiyan kavramlarına temel sağlıyor olmalarıdır. Müslümanlar ve Hristiyanlar bu özel ilişkin anlaşmazlıklarının düşündüklerinden daha önemli olduğunun farkına varmadıkları için birbirlerini anlamak konusunda ilerleyemezler. Nasıl aritmetiğin basit ilkeleri anlaşılmadıkça, karışık formüller ve ileri kalkülüs konularında tartışmanın anlamı yoksa, aynı şekilde temel kavramlar anlaşılmadıkça daha ileri kavramları konu edinmek yarar sağlamayacaktır.

Altını çizdiğim bu anlaşmazlık noktalarıyla ne demek istediğimi şimdi ayrıntılarıyla işleyeyim:

1. Tanrı ve insan arasındaki ilişki, Kuran’da efendi ve köle ilişkisi olarak öne çıkar. Her ne kadar Kuran’da Tanrı’nın insanlara şahdamarları kadar yakın olduğuna ilişkin bir ayet bulunsa da (2), Tanrı’nın insanlarla olan karşılıksız dostluğu ne Kuran’da ne de sağlam öğretişli İslam teolojisinde fazla gelişmemiştir. Aslında sure 50:16, yargı günü için insanların işlerini kaydeden meleklerle ilgili olarak düzenlenmiştir. Tanrı’dan sürekli Egemen Efendi olarak sözedilir. (Rahman ve Rahim olmasına rağmen.) Lütfedendir ve yeryüzündeki tüm cömertliklerin kaynağıdır, ama baskın olan imaj, insan alemindeki mücadele ve trajedilerin ötesinde olduğuğudur. Shabbir Akhtar bize bir kez daha aşağıdaki açıklamalı yorumları sunuyor:

2. İspanya’daki ünlü Kordoba Camiisini ziyaret edenler aynı zamanda her yerde bulunma yazıtını olumadan geçemezler, “O hakim olandır (Huwal-ghalib)”. Müslüman zihniyetini tam olarak alıklayan bir gösterge! (3)

3. Bunun da ötesinde,

4. Müslümanlar, Tanrı’yı babaları olarak ya da Tanrı’nın çocukları olarak görmezler. İnsanlar, adil bir efendinin hizmetkarlarıdırlar, ortodoks İslamiyet’te, yaratıcılarıyla bundan daha üst derecedeki bir ilişkiye erişemezler. (4)

Kenneth Cragg, Minare’nin Çağrısı isimli klasik kitabında aynı temel anlayışa işaret etmektedir. Kuran’daki, Tanrı’nın en güzel 99 adı (Asma’al-Husna)’nı kısaca gözden geçirdikten sonra şu gözlemde bulunur:

Bu sonsuz ve her yeri kuşatan Tanrı, “Yaratıcı”, “Şekil Veren”, “Yaşam Veren”, “Sağlayan”, “Başlatan”, “İhsan Eden”, ve “Hakim olan”, “Egemenliğin Egemeni” ve “Alemlerin Rabbi’dir”. Kuran’da “herşeyin üstünde olan “Tanrı’nın gücü ve kudretinineşsiz olduğu sürekli bildirilir. Farklı isimlerin oluşmasındaki sıklık ilişkisi derin bir ilgi konusudur. Güç, kudret, büyüklük gibi sözcüklerin ya da onların yerini tutan fiillerin öne çıktığı görülür.(5)

1. Elbette, Kutsal Kitap da bize, evrenin yaratıcısı ve sonsuz olan Egemen Tanrı’nın resmini sunmaktadır. Ancak, yine de Kutsal Kitap’taki inanç aynı zamanda Tanrı’nın insanlarla olan ilişkisini, Tanrı’nın, çocuğuna yürümeyi öğreten bir baba (Tesniye 1:31, Hoşea 11:1-4) (6), kuzusunu kollarında taşıyan bir çoban (İşaya 40:11) (7), sevgilisine kur yapan bir aşık ve hatta sadakatsiz eşinin geri dönmesini özleyen bir koca (Yeremya 3:1,12,14) (8) örneğiyle resmeder. Halkının ortasında oturan ve onlarla teklifsiz bir ilişki arzulayan bir Tanrı’yla karşılaşırız. Kutsal Kitap’ın son kitabı olan Esinleme, bize Tanrı’nın, halkıyla olan ilişkisine dair, şöyle ışık tutar:

Tahttan yükselen gür bir sesin şöyle dediğini işittim: “İşte, Tanrı’nıon konutu insanların arasındadır. Tanrı onların arasında bulunacak. Onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış ne de ıstırap olacak. Çünkü öncek düzen ortadan kalkmıştır. (Esinl. 21:3-4)

II. TANRI’NIN ACI ÇEKMESİ
1. Kuran’ın Tanrı’sı, insanlığa olan merhametini, kendilerini doğru yola yönlendirmeleri için peygamberler göndererek gösteriyor. Tanrı, paygamberleri çeşitli insan gruplarına gönderiyor, ama Tanrı’nın peygamberlerini dinlemediklerinde (Al-Shuara _şiir surelerinden biri –Kuran’ın bu önde gelen konusuna örnek olarak) söz dinlemeyen ulusları yargılıyor (onları sık sık mahvederek). Tanrı’nın insanlarla ilgilenişi bir hak yolu konusu olarak kaydedilir. Dikkatinizi Nuh’un hikayelerine çekerek bir örnek vermek isterim. Kuran’da, Nuh’la ilgili geniş bölümler 7:59-64, 11:25-49, 23:23-30, 26:105-122, 37:75-82, 54:9-15 ve Nuh suresi olan 71:1-28 bulunur. Tüm bu bölümlerde Nuh, insanları uyarır, çağrısına kulak asmazlar ve Tanrı inanmayanları yok etmek için tufanı gönderiri. İnsanların günahkarlığının ya da Tanrı’nın yargısının, Tanrı’nın kendisini nasıl etkilediğine ilişkin hiçbirçey söylenmemektedir.

1. Öte yandan Kutsal Kitap bize, söz dinlemeyen halkı için acı çeken bir Tanrı tanıtır. Üzülür, kızar. İsrail peygamberleri O’nu yaralı bir aşık, sadakatsiz eşi nedeniyle ihanet acısını hisseden bir koca, isyankar çocukları yüzünden yüreğ kırık bir baba olarak içıklarlar. Bu imajlara geri döneceğim, ama önce Yaradılış 6:5-7 bölümleriyle başlayarak Nuh örneğimize devam edelim.

Rab baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. “Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım”dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.”

Lütfen, metindeki iki ayette, üç kez Tanrı’nın üzüldüğü, yüreği sızladığına ilişkin bilgilendirildiğimizi vurgulamak isterim. Bu tekrarın önemi, Claus Westermann isimli, seçkin Alman Eski Antlaşma araştırmacısı tarafından şöyle belirtilir: “Yehova’nın pişmanlığı, yazar için öylesine büyük önem taşır ki, bu konuyu yık etme kararından önce işler ve ondan sonra yine tekrar eder. Bu ayetlerde sunulan olayın anlaşılması için böyle yapmaye gerekli görmüştür.(9) Seçkin bir Eski Antlaşma araştırmacısı olan Amerikalı Walter Brueggemann’ın göylediği gibi: “Sözü edilen Tanrı’nın öfkesi değil, üzüntüsüdür.” (10)

Zamanımızın kısalığını gözönüne alarak, dikkatinizi son olarak Eski Antlaşma’dan alacağım bir başka bölüme çekmek istiyorum. Peygamber Hoşea, Tanrı’nın İsrail’le olan karşılıksız dostluğunu karı-koca ve baba-çocuk ilişkisinden örnekler vererek tanımlıyor. Ancak, Tanrı, İsrail’i, başka tanrıların ardından giderek zina yapan bir eş ve isyankar bir çocuk olduğu için yargılıyor. 20 yy.ın en önemli Yahudi düşünürlerinden biri olan Abraham Heschel, Hoşea’nın verdiği imajlar üzerinde yorum yaparak şöyle yazar: “Hoşea, bize, peygamberlere özgü bir uyanıklıkla, sübjektif Tanrı vizyonunun üstün bir anlatımını vermiştir."

Şöyle devam eder: Tanrı ayrılık isteyen bir Egemen olarak değil, tam aksine aldatılan, ama yine de sadakat için yalvarmayı sürdüren, yeniden birleşmek için özlemini belirten barışmak için yanıp tutuşan duyarlı bir eş olarak anlatılır... Hoşea, Tanrı’nın İsrail’e olan sevgisini, diğer peygamberlerden farklı olarak çok çeşitli biçimlerde ifade etmiştir—şefkat, bir anne yumuşaklığı, karı-koca arasındaki sevgi gibi. (11)

Terrence Fretheım isimli bir Hristiyan yorumcu, Hoşea’nın dilini şöyle tanımlar:

Hiç kuşkusuz buradaki imaj, başkaldırma eylemlerini hoşgörmekte zorluk çeken, göksel bir General Patton değil. Tam aksine, İsrail’i bir çocuğu gibi besleyip büyüten, büyük olasılıkla babadan çok, uzun zaman acı çeken bir annenin imajı. Tanrı, çocuklarının yaptığından büyük elem duyan, ama sevgisinin büyüklüğü nedeniyle çocuklarını bırakamayan biri olarak resmedilir. (12)

Fretheim, bu farklı imajların etkisini çok güzel özetler:

Tanrı, hem anne-baba, hem de koca olarak reddedilmiştir! Tanrı, yalnızca eşi tarafından değil, çocukları tarafından da terkedilen biri gibidir. Çok yönlü bozulan ilişkilerin etkisiyle kederlenir. Tanrı, her şekilde yara almıştır. (13)

Tanrı’nın güçsüzlük nedeniyle acı çekmediğine dikkat edilmeli. Tanrı, sevgi olduğu için ve reddedilme olasılığı riskine ve bundan kaynaklanacak olan acıya kendini açmaksızın gerçekten sevemeyeceği için acı çeker.

TANRI’NIN SEVGİSİ
1. Tanrı’sı sevecen olmayan bir İslamiyet portresi üzerinde çok yazılıp çizilmiştir. Bu gerçek olmasa da Kuran’daki resim oldukça farklıdır. Tanrı, sevimsizi ve günahlıyı sevmez, iyiyi sever. Tanrı’nın günahkarı sevmediği Kuran’da yeterince net olarak belirtilmiştir. Kuran’dan alınan, bu konuyla ilgili anahtar ayetlere bakalım:

2. "Allah nankör olan günahkarı hiç sevmez." (2:276)

3. "De ki: ‘Allah’a ve peygambere itaat edin’, eğer arka dönüp güz çevirirlerse, bilsinler ki, Allah inkar edenleri sevmez." (3:32)

4. "Allah zalimleri sevmez." (3:57,140)

5. “Allah, kendini beğenmiş, övünüp böbürlenen kimseleri hiç sevmez. (4:36)

"De ki: “—Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana yuyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (3:31)

Kuran, bunlara benzer düzinelerce ayetle doludur. Şu bir gerçektir ki, Tanrı kendisini sevmeyenleri sever ve sevgisini, insanları kendisine yaklaştıran temel motivasyon faktörü olarak kullanır ifadesine Kuran’ın hiçbir yerinde rastlanmaz.

1. Bunun tam aksi olarak, hem Eski hem de Yeni Antlaşma’da, Tanrı’nın, günahlarını gözönüne almaksızın herkesi sevdiğini yazar. Kutsal Kitap’ta Tanrı’yı yalnızca sevgiyi başlatan olarak değil, aynı zamanda düşmanlarını seven biri olarak görürüz.

2. “Rabbin sizi sevmesi ve seçmesi, sayıca bütün kavmlardan daha çok olduğunuz için değildi, çünkü kavmlardan azdınız...” (Tesniye 7:7)

3. Yeni Antlaşma’da, Tanrı’nın İsa Mesih’i göndermesinin tek nedeninin günahkar insana olan sevgisi olduğu yazılıdır.

4. “Çünkü Tanrı dünyayı öyle çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi..(Yuhanna 3:16) “İşte sevgi budur: Tanrı’yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve Oğlu’nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. (1 Yuhanna 4:10)

Ve "Seviyoruz, çünkü önce O bizi sevdi." (1 Yuhanna 4:19)

1. İki inançtaki lütuf kavramı, kökenlerinde farklıdır!

TANRI’NIN BİLİNEBİLİRLİ?İ
a. Bu nokta, felsefi açıdan biraz ağır gelebilir, ama sabırlı olmanızı rica ediyorum, çünkü çok derin pratik sonuçları vardır. Tanrı’nın Kuran’daki tüm isimlerine rağmen, ortodoks İslamiyet’te, bilinemeyen bir Tanrı temeliyle karşılaşırız. Bu isimler bize Tanrı hakkında bilgi vermezler, ancak Tanrı’nın nasıl hareket etmek istediğini anlatırlar. Tanrı’nın eylemleri, Tanrı’nın doğasını yansıtmazlar.

İslam tarihinin en seçkin teoloğu olan Al-Ghazali, konuya ilişkin şöyle düşünür:

“’Arifin’ bilgisinin sağladığı sonuç, O’nu bilme konusundaki yetersizlikleridir, ve gerçekte ulaştıkları bilgi, O’nu bilmedikleri ve kendileri için, O’nu bilmenin kesinlikle imkansız olduğudur.” (14)

Çağdaş bir araştırmacı olan Fadlou Shehadi, Al-Ghazali’nin, Tanrı’nın üstünlüğü konusundaki incelemelerini analiz ettikten sonra, şu sonuca varmıştır. Tüm geçmişten tek bir önemli sonuç çıkarılmalı.

Tanrı kesinlikle bilinemez.

Eğer Tanrı diğer varlıklara göre eşsizse, insanın bildiklerine benzemiyorsa, Ghazali’nin kendi ilkeleri aracılığıyla Tanrı’nın kesinlikle bilinemeyeceği kabul edilmeli. Çünkü, Ghazali’ye göre, varolanlar benzerlikleriyle bilinirler ve insanın bildiklerine benzemeyen, bilinemez. Bunun da ötesinde Tanrı, yalnızca ‘sokaktaki adam’ için değil, peygamberler ve mistikler için de kesinlikle bilinemez olmalı. Bu, Ghazali’nin açıkça ve sık sık bildirdiği bir sonuçtur. Aynı zamanda, Tanrı’nın kesin eşsizliğiyle olan makul bağıntıdan bağımsız olarak sık sık bildirilen bir görüştür. (15)

İsmail al-Faruqi isimli bir başka çağdaş İslam araştırmacısı, İslam zihniyetine göre, insanların Tanrı’yı bilmelerinin imkansız olduğu ana görüşü şöyle ifade etmektedir:

Tanrı, Kendisini hiç kimseye hiçbir şekilde açıklamaz. Tanrı yalnızca isteğini açıklar. Peygamberlerden biri, Tanrı’dan Kendisini açıklamasını istediğinde Tanrı’nın şöyle dediğini anımsayalım, “Hayır, kendimi birine açıklamak benim için mümkün değil.” Tanrı’nın isteği ve sahip olduğumuz tek şey budur, ve Kuran’da bunu mükemmelen görüyoruz. Ancak, İslam, Kuran’ı, Tanrı’nın doğası ya da özüyle eşit saymıyor. Kuran, Tanrı’nın Söz’ü, Buyruğu ve isteği’dir. Ancak, Tanrı kendisini hiç kimseye açıklamaz. Hristiyanlar, Tanrı’nın kendisini açıkladığını söylerler _--Hristiyanlık ve İslamiyet arasındaki en büyük farklılık buradadır. Tanrı üstündür, ve bir kez öz-açıklamadan söz edildiğinde, kahinlik ve her yerde varoluş gündeme gelir ve o zaman Tanrı’nın üstünlüğünden ödün verilmiş olur. Mutlak üstünlük ve kendini açıklama aynı anda geçerli olamazlar.

S’habbir Akhtar’ın sözlerini aktarıyorum:

Kuran, Müjde’den farklı olarak, Tanrı’nın özünü asla yorumlamaz. ‘Tanrı bilge’dir ya da ‘sevecen’dir sözleri, açıklanan bilginin parçaları olabilirler, ama Hristiyanlığın tam aksine Müslümanlar ‘Tanrı Sevgi’dir’ ya da ‘Tanrı’ Bilgelik’tir’ iddiasında bulunmak için ayartılmazlar. Tanrı’ya yalnızca sıfat tanımlamaları atfedilebilir ve bunlar ancak Tanrı’nın insana açıklamak isteyeceği tanımlamalar olabilir. Bunun dışındakiler gizemli olarak kalacaktır. (17)

Kenneth Cragg, aynı konuya şöyle değinir:

Tüm atıflar, Tanrı doğasının atıflarından çok Tanrı isteğini özellikleri olarak anlaşılmalıdırlar. Bu tanımlamalardan eylem ortaya çıkması beklenebilir, ama bu beklenti bir gereklilik sorunu değildir. Tanrı’nın yaptıklarına birlik sağlayan bunları Tanrı’nın istemesidir. Tanrı’nın isteyen olduğu verilen tanımlamalar aracılığıyla zaman farkedilebilir. Ancak, Tanrı’nın bunlardan herhangi birine benzemesi gerekmez. Tanrı isteğinin eylemi, şu ya da bu özellikle özdeşleşebilir; isteğin kendisi anlaşılmaz. Bu nedenle, Tanrı’nın mutlaka tüm ilişkilerde sevecen, kutsal, doğru, şefkatli ve merhametli olduğu söylenemez. (18)

1. Kutsal Kitap, Tanrı’nın kendisini açıkladığını ve bizi Kendisini tanımaya ve paydaşlık etmeye çağırdığını vurgular. (Yer. 9:23-24, Matta 11:27, Yuh. 1:18, 17:3, 2 Kor. 4:6)

Rab şöyle diyor: Bilge adam, bilgeliğiyle övünmesin, yiğit kendi gücüyle övünmesin, zengin adam zenginliğiyle övünmesin, ancak övünen, anlayışlı olmakla ve dünyada lütuf, adalet ve doğruluk işleyenin Ben, Rab olduğunu bilmekle övünsün, çünkü ben bunlardan hoşlanırım, Rab diyor. (Yer. 9:23-24)
"Babam herşeyi bana emanet etti. Oğul’u, Baba’dan başka kimse tanımaz. Oğul’dan ve Oğul’un Baba’yı tanıtmayı dilediği kişilerden başkası da Baba’yı tanımaz.”(Mat. 11:27)

“Tanrı’yı hiçbir zaman hiç kimse görmemiştir. O’nu, Baba’nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul tanıttı." (Yuh. 1:18)

"Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımalarıdır.” (Yuh.17:3)

“Çünkü, ‘karanlıktan ışık parlayacak’ diyen Tanrı, İsa Mesih’in yüzünde parlayan kendi yüceliğini tanımamızdan doğan ışığı bize vermek için yüreklerimizi aydınlattı.” (2 Kor. 4:6)

Tanrı, işleri gibidir! Hristiyan inancında, kurtului tarihine ilişkin Tanrı eylemleri, Hristiyanlık’taki Üçlübirlik öğretişinin temelini sağlarlar. Kurtuluş tarihi süresince, Tanrı kendisini Yaratıcı’mız, Kurtarıcı’mız ve bizi Kutsal Kılan olarak göstermekle açıklamıştır. Yalnızca Göksel Baba’mız olarak bizden üstün olan değil, aynı zamanda Mesih’te (Emmanuel) bizimle ve Kutsal Ruh’u aracılığıyla bizde olan bir Tanrı’dır.

1. TANRI’NIN KUTSALLI?I

A. Her ne kadar Müslümanlar, sık sık İslamiyetin Tanrı’nın bağışlamasına ilişkin azametli bir resmini sunsalar da, insanlar tövbe ettikleri zaman Tanrı bağışlar; insanların günahına kefaret etmesi için kanı akıtılacak kurbanlar gerekmez. Kutsal Kitap’ta vurgulanan, Tanrı’nın kutsallığı ve kurban isteği, Kuran’la bağdaşmaz.

B. Bir Hristiyan olarak, Tanrı’nın sıfatı olan Kutsal (Kuddüs) sözcüğünün Kuran’da yalnızca iki kez geçiyor olmasına inanamıyorum. Levililer bölümü, Tevrat’ın yüreği olarak bilinir. Bu, Hristiyan görüşünün yüreği olan kefaretin yüreğidir. Guthrie, kefaret gerekliliğini şöyle açıklıyor:

Bedel ödeyen Sevgi

Tanrı, bizi zaten seviyor ve bağışlıyorsa, kefarete neden gerek olsun? İsa, Tanrı’yla bizi barıştırmak için neden öldü? Tanrı, neden yalnızca, “Seni bağışlıyorum" deyip bununla yetinmedi?

İnsan ilişkilerini örnek alarak yanıta ışık tutabiliriz. Dostluğa yakışmayan ve bir dostu yaralayan bir şey yaptığımı varsayalım. Çok üzgünüm, yaptığım yanlıştan dolayı kendimi kötü hissediyorum dediğimde, arkadaşımın şöyle dediğini düşünelim: “Tamam, farketmez. Unut gitsin!” Beni bağışlamış oluyor mu? Söylediği aslında şu: “Söylediğin ya da yaptığın şeyden rahatsız olacak kadar önem vermiyorum sana. Gözümde bu kadar değerin yok.” Beni, suçumun acısıyla başbaşa bırakmış, sorunumla ilgilenmek için yardım etmeyi reddetmiş olmuyor mu? Suçumu arkama atıp onunla ilişkimi tazelememe engel oluyor. İyi niyetli göz yumma ve ilgisiz kabul bağışlama ve sevgi değildir, kayıtsızlık, bazen de düşmanlık ifade eder. Gerçek sevgi ve bağışlama, yaralanmayı göze alacak kadar ilgi duymak, kendimizi başkasının yerine koyarak, onun suçunu kendimizin susuymuş gibi paylaşmaktır. Gerçek sevgi ve bağışlama acı verir—suçlu tarafın yaralanan tarafın, vicdansızca mahvına neden olması anlamında değil. Yaralanan tarafın suçluya içtenlikle sempati duyması ve acısını paylaşması anlamında. İsa’nın ölmesi neden gerekti? Neden kefaret?

Çünkü, Tanrı, günahımızı ve suçumuzu “Farketmez” diyerek bırakmayacak kadar çok ilgileniyor bizimle.

Çünkü, sözler yeterli olmayacaktı: Tanrı’nın sevgisinin ve bağışlamasının içten olduğunu kanıtlamak için eylem gerekliydi.

Çünkü Tanrı, kendimizi O’ndan ve diğer insanlardan ayırarak neden olduğumuz yanlışlık ve yabancılaşmada Tanrı yanımızda durmak istedi.

Çünkü yalnızlık, yabancılaşma ve suçumuzda Tanrı yanımıza geldiğinde bunlar yenilgiye uğrar. Tanrı, çarmıhta bize şunları söyler: “Evet, doğru. Beni yaraladınız ve gücendirdiniz. Ama sizi hala seviyorum. Bu nedenle suçunuzu ve sonuçlarını yükleneceğim. Aramızı düzeltmek için sizinle birlikte—sizin için—acı çekeceğim. (19)

Notlar:
1. Shabbir Akhtar, Tüm Zamanlar için geçerli bir inanç, Chicago, İvan Rç Dee Publisher, 1990, s. 182.

2. Andolsun ki, insanı Biz yarattık, nefsinin kendisine fısıldadıklarını çok iyi biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kaf 50:16) (2:186, 34:50, 56:85, “yakınlık” konusunda 57:4) “Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben onlara yakınım. Bana dua edinse dua edenin dileğini kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip Bana inansınlar ki, doğru yoldakilerden olsunlar. (2:186) “De ki: --“Ben eğer sapıtırsam, sapmakla kendime etmiş olurum. Eğer doğru yolda hidayet üzere bulunursam, bu da Rabbimin bana vahiyettiği Kuran’lardır. O işitendir, yakındır.” (34:50) “Biz ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz.”(56:85) “O gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arşa hükmedendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir, nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür. (57:4)

3. Aktar, op, cit., s. 129.

4. Ibid., s. 180.

5. Kenneth Cragg, Minarenin Çağrısı, 2. baskı, New York, Orbis Books, 1992, s. 35.

6. O çöldeki bu yere gelinceye kadar, bütün yürüdüğünüz yolda Allahın Rabbin, bir babanın oğlunu taşıdığı gibi seni taşıdığını gördün. (Tesn. 1:31)

7. İsrail çocukken onu sevdim ve oğlumu Mısır’dan çağırdım. Ama İsrail’i ne kadar çağırdımsa, onlar benden o kadar uzağa gittiler. Baallere kurban kestiler ve oyma putlara buhur yaktılar. Fakat Efraim’e yürümeyi ben öğrettim; onları kucağıma aldım, fakat bilmediler ki kendilerine şifa verdim. Onları insan ipleriyle, sevgi bağlarıyla çektim ve çeneleri üzerindeki boyunduruğu yukarı kaldıran adamlar gibi oldum ve eğilip onlara yedirdim. (Hoşea 11:1-4)

8. Bir adam karısını boşar ve yanından gidip başka birinin karısı olursa adam o kadına bir daha döner mi? O diyor çok murdar olmaz mı? Sen çok oynaşlarla fahişelik ettin, ama yine de bana dön, Rab diyor. Git, bu sözleri kuzeye doğru bildirip de: “Ey dönek İsrail, geri gel, Rab diyor, size öfkeyle bakmayacağım, çünkü ben lütufkarım, size ebediyen kin tutmam. Ey dönek oğullar, geri gelin, Rab diyor, çünkü efendiniz benim, şehirden bir ve aşiretten iki olarak sizi seçip Sion’a geri getireceğim. (Yer.3:1,12,14)

9. Claus Westermann, Yaradılış 1-11: Bir yorum, Minneapolis, Augsburg Publishing House, 1984, s. 407

10. Walter Brueggemann, “Eski antlaşma Teolojisi için bir Şekil,” Eski Antlaşma Teolojisinin Çiçek Açması, Ollenburger, Martens, Hasel, eds. Winona Lake: Eisenbrauns, 1992, s. 418.

11. Abraham Heschel, Peygamberler, New York, Amerikan Yahudi Yayınevi Toplumu, 1962, s. 48-49.

12. Terrence Fretheim, Tanrı’nın Acı Çekmesi, Philadelphia, Fortress Press, 1984, s. 120.

13. Ibid., s. 116.

14. Fadlou Shehadi, Ghazali’nin Seçkin Bilinmeyen Tanrı’sı, Leiden, E.J. Brill, 1964, s. 37.

15. Ibid., s. 21-22. Daha sonra sayfa 48’deki ifadesi: Ghazali’nin bilinemezciliğinin ödün vermeyen yapısı, Tanrı doğasının kesin farklılığına dayanan ödün vermeyen sadakatini izliyor.

16. Al-Faruqi, Hristiyan Görevi ve İslam Da’wah’ı: Chambesy Diyalog Danışmanlığı Tutanakları. (1996, Chambesy, İsviçre), (Leıcester: İslam Vakfı, 1982, s. 47-48).

17. Akhtar, op, cit., s. 180-181.

18. Cragg, op, cit., s. 36-37.

19. Guthrie. Hristiyan Öğretişi, gçzden geçirilmiş baskı, Westminster/John Knox Press, 1994, s. 260.