Orijinal (İlk) Günah Konusunda Eleştirilere Cevaplar!
İTİRAZLARA CEVAPLAR:
İtiraz 1: İsa hiçbir yerde böyle bir şey öğretmedi hatta çocuklar gibi olunmazsa Tanrının egemenliğine girilmeyeceğini söyledi. Bu yüzden böyle bir öğreti kabul edilemez.
Cevap: Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, İsa bir Yahudi olarak ve hatta Yahudi Rabbi olarak Kutsal Yazıları hakkında ki görüşlerini belirtmiştir. Kutsal Yazılar’ı tasdik eder ve Kutsal Yazılar’ın kendisi hakkında konuştuğunu belirtir.
İsa dağdaki meşhur vaazında şöyle der: "Kutsal Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim (Matta 5:17).
Bu ayet’ten net olarak anlayabiliriz ki İsa Kutsal Yazıları onayladı. Bu ne demek? İsa yukarıda verdiğim Eski Antlaşma tanıklığını onaylamaktadır.
Bu itirazın çıkış noktası olan ayetlere bakarsak aslında konuyu daha rahat kavrayabiliriz. Sinoptik Müjdelerin içerisinde İsa’nın küçük çocukları kutsadığı bir kısım vardır. O kısımda İsa şöyle diyor:
"Bırakın çocukları, Bana gelmelerine engel olmayın! Çünkü Göklerin Egemenliği böylelerinindir."
Birçok kişi bu ayetlerin insanların temiz bir doğaya sahip olduklarına dair bir kanıt olduğunu söylerler. Fakat atlanılan birkaç nokta var. İsterseniz hep birlikte bakalım.
Birincisi İsa Mesih Tanrı’nın Egemenliğini benzetmelerle açıkladı. Burada da bir kıyaslama ve benzetme yapılmaktadır. Dikkat ederseniz Matta diğer Sinoptik’lere göre bu olayı daraltmıştır. Fakat olayın bütününü görmek için Markos ve Lukaya baktığımızda, olayın devamında İsa’nın şu sözleri sarf ettiğini görürüz:
Size doğrusunu söyleyeyim, Tanrı'nın Egemenliği'ni bir çocuk gibi kabul etmeyen, bu egemenliğe asla giremez." ( Markos 9:15, Luka 18:17)
Aslında İsa Mesih’in bu ayetlerde ne demek istediğini daha iyi anlamak için iki yere daha bakmamız yeterlidir. Birincisi Matta’da İsa bir önceki bölümde yani 18. Bölüm 3 ve 4. Ayetlerde çocuklar hakkında konuşurken onların ‘’Alçakgönüllü’’ tutumlarını vurgular. Aslında bu ayetten bile İsa’nın ne demek istediği açıktır ama biz yine de son bir vurgu yapalım. Matta 5. Bölümde İsa Ne Mutlu ile başlayan bir dizi söz eder aslında bu kalıp Mezmurlar’dan gelmektedir. İsa Bu kalıp ile başladığı ilk cümlesinde şunu söyler:
Ne mutlu ruhta yoksul olanlara, Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.
Aslında bu ayet önceden söz ettiğimiz İsa Mesih’in konuşma ve diyaloglarının anlaşılmasında önemlidir. Ruhta yoksul olmak kelimesi Eski Antlaşma’da bilhassa Mezmurlar’da uzun bir geçmişe sahiptir; uzun süren sosyal ve siyasi baskılar altında ezilip sadece Tanrı’ya güvenen kişileri tanımlar. Özetle Ruhta yoksul olmak alçakgönüllü bir yürekle Tanrı ‘ya yaklaşmak, ona muhtaç olduğunu belirtmek ve sadece ona umut bağlamaktır. Aslında bir ara not olarak verirsek İsa kendiişlerimize değil ama sadece Tanrı’nın kurtarışına umut bağlamamız gerektiğini bildirir.
Umarım bu iki ayet arasında ki paralellikten de anlaşılacağı gibi İsa alçakgönüllü bir şekilde Tanrı’ya umut bağlayanların Göklerin Egemenliğini miras alacağından bahseder.
Peki acaba İsa Mesih, günah hakkında ne konuştu?
Yuhanna 8. Bölümde 31-32. Ayetlerde başlayan bir diyalog vardır. İsa, kendisine iman etmiş Yahudilere, gerçekleri bilirlerse özgür kılınacaklarını belirtmiştir. Onlarda İsa’ya ‘’Biz İbrahim’in soyundanız. Hiçbir zaman hiç kimseye kölelik etmedik’’ diye cevap verdiler. İsa ise onlara şok edici bir cümle sarf etti. ‘’Günah işleyen herkes günah’ın kölesidir.’’
Matta 5.bölüm’e dönüp İsa Mesih’in dağdaki vaazını dinlediğimizde, Musa’nın Tanrı’dan aldığı 10 Emir’in açımlanışını görürüz. İsa 10 Emir’de ki buyruklarının ne dediğini derinlemesine inceler. Günah düşüncede başlar ve eylem ile meyve verir. Bunu zaman zaman açıkladı. Örneğin Ferisiler’in öğrencilerin, ellerini yıkamadan yemek yemelerini eleştirdiklerinde, İsa onları ağızdan girenin değil ama ağızdan çıkanın insanı kirlettiğinde bahsetti ve ağızdan çıkanlarından yürekten taşan şeyler olduğunu söyleyerek yürek tutumunun ne kadar önemli ve hayati olduğunu vurguladı.
Müjde kitaplarında görüyoruz ki İsa, günah ve hastalıklarımız arasında bir bağlantı kuruyor. İsa, kendisine getirilen bir felçliyi iyileştirirken her zaman söylediğinden farklı bir cümle söyledi: ‘’Günahların bağışlandı’’. Ayrıca Havuzda iyileştirdiği kötürümü tapınakta bulunca ona: ‘’Bak iyi oldun. Artık Günah işlemede başına daha kötü bir şey gelmesin’’ dedi. Burada İsa Mesih’in gösterdiği şeyleri anlayabiliyor musunuz. Günah’ın sonuçları vardır. Tabi ki İsa her hastalığın nedeninin günah olduğunu söylemedi. Yolda yürürlerken karşılaştıkları doğuştan bir kör adam hakkında öğrencileri İsa’ya sordular.
Rabbi, kim günah işledi de bu adam kör doğdu? Annesi babası mı yoksa kendisi mi? İsa, ne kendisi ne de annesi babası diye karşılık verdi. Tanrı’nın işleri onun yaşamında görülsün diye kör doğdu. Bazı özel durumlarda Tanrı’nın planı doğrultusunda böyle olabiliyor ama genel durum az önce söz ettiğimiz gibidir. Aslında işin ilginç olan kısmı öğrencilerin sorduğu soru ve İsa’nın cevabıdır.
Annesi babası mı günah işledi de böyle oldu. Demek oluyor ki o dönem Yahudiler, Anne babaların günahlarının sonuçları soylarında görülebilineceği inancı var. İsa’nın cevabı da, Saçmalamayın! Hiçbir çocuk annesinin babasının günahından etkilenir mi ya da onların günahlarının ceremesini çeker mi şeklinde olmuyor. Bu da ilginç bir not olarak aklımızın bir köşesinde tutulmalıdır.
Nasıralı İsa Mesih’in bir başka diyaloğuna baktığımız da Yuhanna 3:1-21’de bir Ferisi olan Nikodim ile olan konuşmasını görüyoruz. Nikodim için kullanılan önder kelimesi Yeruşalim’de bulunan en yüksek Yahudi mahkemesi olan ve yetmiş üyeden oluşan Yüksek Kurul’un (Sanhedrin) üyeleri işin kullanılan bir ünvandır (sözcük başka yerlerde havra yöneticisi veya önderi anlamında da kullanılmıştır). Nikodim, İsa Mesih’in yaptıklarından etkilenmiş ve onun yetkisinin gökten geldiğini kabul etmiştir. İsa, Nikodimin kendisi ile ilgili bu sözlerinden sonra onu ilginç bir şekilde yanıtlamıştır.
İsa ona şu karşılığı verdi: ‘’Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliğini göremez.’’
Burada farkına varılması gereken iki şey vardır. Birincisi cümlede geçen ‘’yeniden’’ kelimesinin grekçesinin literal anlamı ‘’Yukarıdan’’dır. İkincisi ise, ‘’Yeniden doğmadıkça’’da olarak geçen ifade, geniş zamanlı istek kipindeki edilgen bir ifadedir. Özetle anlaşılması gereken şey burada eylemi gerçekleştiren kişinin kendisi değildir. Anlaşılacağı üzere Tanrı’nın kendisidir. Nikodim burada olayı fiziksel anlamda değerlendirdi. Fakat İsa ne anlatmak istediğini yineledi ve dedi ki:
İsa şöyle yanıt verdi: "Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh'tan doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ne giremez. Bedenden doğan bedendir, Ruh'tan doğan ruhtur.
Kişi Tanrı’nın Egemenliğine girmesi için Yukarıdan doğmalıdır. Yukarıdan ve Tanrı tarafından yeniden doğmalıdır. Bu da kendi çabasıyla edindiği bir şey değildir. İnsan kendi başına kendini kurtaracak iyi işler yapamaz. Çünkü insan Adem’in günahı nedeniyle kirlenmiştir. İsa başka bir yerde bunu vurguladı. Kendisini iyi öğretmenim olarak çağıran kişiye, söylediği şeyin ciddiyetini ve sadece Tanrı için kullanılabilineceğini belirtti. İsa sadece ve sadece Tanrı’nın İyi olduğunu belirtti.
"İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı'dır. (Markos 10:18)
Nasıralı İsa’nın bu sözleri çok açıktır. Bizler Tanrı’ya başkaldırdık. Onun buyruklarını çiğnedik. Onunla olan ilişkimizi bozduk. İyi olan ile, Tanrı ile olan ilişkimiz bozuldu.
Son olarak, İsa kendisinin hangi amaçla yeryüzüne geldiğini biliyordu. Kendisinin suç sunusu, halkının günahlarını bağışlatan Tanrı kuzusu olarak geldiğini biliyordu. Kendisi ile ilgili Yeşeya peygamberin söylediklerini biliyordu. Bunları yerine getirmek için gelmişti. Hatırlıyorsunuz değil mi? Yasa’yı kaldırmak için değil ama Yasa’nın istediği kefaret kurbanı olmak için yeryüzüne gelmişti. Vaftizci Yuhanna (Yahya) kendisi ile ilgili beyan da bulunurken: ‘’ İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!’’ dedi. Yeşeya 53. Bölümde de dendiği gibi :
Ne var ki, RAB onun ezilmesini uygun gördü, Acı çekmesini istedi. Canını suç sunusu olarak sunarsa Soyundan gelenleri görecek ve günleri uzayacak. RAB'bin istemi onun aracılığıyla gerçekleşecek.
Yasa, kurban sistemini açıklar. İbraniler yazarınında dediği gibi bu kurban sadece geçici ve yetersiz kurbanlardır. Öyle ki her sene aynı uygulamayı tekrarlamak zorunda kalırlar. Ama Tanrı İsa Mesih aracılığı ile sonsuz bağışlanmayı sağlayan kusursuz ve yeterli kurbanı sağladı. Yahve Yire!
Kısaca İsa Mesih’in söylemlerinden ve yaptıklarından anlayabiliriz ki, Günah ciddi bir olgudur ve günahı işleyenlerin üzerinde egemenliği vardır. Öyle ki insanların kurtuluşa kavuşmaları için Mesih’in Çarmıh’ta dökmüş olduğu antlaşma kanına ve O’nun kefaretine ihtiyaçları vardır.
İtiraz 2: Orijinal ya da İlk Günah Tanrı’nın adaleti ile çelişir!
Cevap: Aslında bu eleştiriyi yönelten kişinin adalet anlayışı da çok önemlidir. Örneğin bir Müslüman arkadaş bu eleştiriyi yöneltiyorsa –ki çoğunlukla bu eleştiri Müslüman ve ateist arkadaşlardan gelir - ona bu konu ile ilgili birkaç soru sormam gerekir.
MÜSLÜMAN İTİRAZLARINA CEVAP:
Birincisi, Kuran’a göre Tanrı bazı kişileri cehenneme gitsin diye yaratmıştır.
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir. (A’raf Suresi 7:179)
O zaman sormak istiyorum Müslüman arkadaşlara, acaba Allah’ın bir çok insanı cehenneme göndermek için yaratması adalet midir?
Ayrıca bu ayet İslam Peygamberi tarafından da desteklenir.
Dedim ki, ‘’ O Allah’ın elçisi! Neden insanlar iyi ameller yapmaya çalışmalıdırlar? Peygamber dedi ki, Herkese, gitmek için yaratıldığı ve onun için belirlenmiş olan yere yönlendirileceği için böyle işler yapması kolayına gelecektir. (Sahih Bukhari, Cilt 9, Kitap 93, Numara 641)
Aslında İslamiyeti, Kuran’ı ve Hadisleri araştırdığımızda ilginç detaylarla karşılaşıyoruz. Hadislerde şunu okuruz:
Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: Hz. Peygamber (a.s.m)’den şunları duydum:
“Adem’in çocuklarından hiçbir çocuk yok ki, doğduğu an, şeytana ona dokunmuş olmasın. İşte doğarken ağlaması, şeytanın dokunmasından kaynaklanmaktadır. Meryem ve oğlu bundan müstesnadır.” (Bukhari, Cilt 4, Kitap 55, Numara 641)
İlginç değil mi? Tüm insanlık’ta sadece Meryem ve Oğlu bundan hariç tutuluyor.
Ayrıca Yusuf Suresi’ndeki ayet daha da ilginçtir. Yusuf suresi 53. Ayette şunları okuruz:
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder.
Bu ayete göre Nefs sürekli olarak kötüyü emretmektedir. Bu bir başka deyişle bozulan insan doğasını da tasvir etmektedir.
Nikola Yakup Gabriel, ‘’Din Alimleri Tartışıyor’’ adlı kitabında bu ayet ile ilgili bahsederken Ünlü İslam Tefsircileri ve Alimlerinden alıntılar yapar ve şöyle der:
Her insanın bozukluğunu biraz önceki ayet (Yusuf 53) doğruluyor. Bu ayetin yorumunda Razişöyle diyor: ‘’Nefis kötülüğü emreder. Eğilimi çirkin işlere, arzusu isyandır. Nerede tat varsa, bakışı o yanadır. Nefis genellikle bedenin isteklerine boyun eğer, kutsal evrene eğilimi çok az olduğu için insanı, kötülüklere sürükler.’’ Kuran metninde nefs kelimesi belirlilik takısıyla kullanıldığında, amaçlanan her insanın nefsidir.Yine ‘’ Buyurn(Emreden)’’ anlamında çevrilebilecek olan ‘’Ammara’’ sözcüğü de Arapça’nın abartılı sözcüklerinden biridir. Anlamı geniş olarak ‘’bıkmadan, usanmadan ısrarla emretmek’’ biçiminde kabul edilmelidir.
Aslında Peygamberlerin günah işleyip işlemeyecekleri konusunda okumuş olduğum bir makalede – ki bu ayet ile de yakından ilişkilidir.
İsmet sıfatı, peygamberlerdeki bu potansiyel günah işleme imkânının fiiliyata geçmesini önleyen ilâhî bir koruma ve esirgemedir... a
Potansiyel günah işleme! En azından şunu anlayabiliriz ki Peygamberler dahi kendiliğinden günahsız bir hayat yaşayamazve Tanrı’nın onları bundan esirgemesine ihtiyaçları vardır. Bizler bu durumu kısaca yozlaşmış doğa ve günah tohumuna sahip bireylerolduğumuzu kabul ederek açıklayabiliriz.
Yani aslında biraz derinlere inip bakıldığında İslamiyet’te de Asli günah kavramına yakın bir kavram var gibi gözüküyor. Tabi onlar buna potansiyel diyorlar.
Bir başka açıdan baktığımızda, Kuran’dan okuduğumuz kadarıyla Adem ile Havva itaatsizlik etmeden önce cennetteydiler. Allahın yeme dediği ağaçtan yedikleri için cennetten kovuldular.
Derken Şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedi kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı. Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim’ diye de onlara yemin etti. Bu suret ile onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıkları zaman, kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yaprakları ile örtmeye başladılar. Rab’leri onlara, ‘Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?’ diye seslendi. Dediler ki: ‘Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.’ Allah, dedi ki, ‘Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.’ Allah dedi ki: ‘Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.”
Araf Suresi’nden okuduklarımızdan anlıyoruz ki:
Âdem ile Havva Cennetteydiler ve itaatsizliklerinden dolayı kovuldular. Allah onları yeryüzünde yaşamaya gönderdi. Onlar orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan mahşere çıkarılacaklardı. Demek ki iş bazılarının anlattığı gibi Adem tövbe etti de Allah onları bağışladı da vs.. diyebileceğimizden çok daha ciddi bir durumdadır. İtaatsizliğin yani günahın bir bedeli bir sonucu var. Dahası bizler madem Âdem’in günahından etkilenmiyoruz ya da o günahın tohumunu taşımıyoruz, o zaman neden Adem gibi yaşama cennette başlayamıyoruz. Bu adalet mi acaba?
Dahası başka bir ayette Adem ile ilgili şunları diyor:
... Adem Rab’bime başkaldırdı ve yolunu şaşırdı (gawa) (Ta Ha suresi 121.ayet)
Tanrı ‘’.... Şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz’’ (Bakara 35) demişti.
Yorumculara göre o (Adem) yasak ağaçtan yiyerek Tanrısına başkaldırdı.
Beydavi ‘’ O arzulanan hedeften saptı, emeline de varamadı. Zira yasak meyveden yiyerek sonsuz yaşamı aradı. Ya da kendisine buyrulandan, doğru yoldan saptı, çünkü düşmanın sözüne kandı.’’diyor. Ademin günahını Razi’de benimsiyor.
Aslında ilginç olan nokta, Âdem ile Havva Cennet’te olduklarına göre demek ki Cennete gidip oradan kovulma olasılığımız da var.
Sonuç olarak, Orijinal ya da İlk günah dediğimiz kavram ve onun etkileri aslında İslamiyet’te de potansiyel günah işleme şeklinde geçmektedir. Buna ek olarak Tanrı’nın birçok kişiyi cehenneme gitmek üzere belirlemesi ise kendisinin adaleti konusunda bir soru işaretidir.
ATEİST İTİRAZLARINA CEVAP:
Bu eleştiriyi yönelten ateist arkadaşlara da birkaç soru sormak durumunda kalırım.
Öncelikle, şunu düşünmenizi istiyorum. Babanızdan ya da akrabanızdan size miras olarak bir borç kaldıysa bu size göre adaletsizliktir değil mi? Ya peki size büyük miktarda para ve mal varlığı kaldığında bunu haksızlık olarak algılar mısınız? Yoksa bunun sizin hakkınız olduğunu mu düşünürsünüz? O benim babam! Onun katları, villaları, arabaları benim dersiniz değil mi?
O zaman sormak isterim. İçerisinde sizin emeğiniz olmayan bir şey sizin hakkınız olabilir mi? Bu dünya’ya göre hakkınızdır. Çünkü baba mirasını ailesine bırakır. Aynı şekilde Âdem babamız da bize miras olarak iyi bir şey bırakmak yerine kötü bir borç bırakmıştır.
Aynı zaman da Hayatın gerçekleri vardır. Lütfen bir düşünün. Çok içki ve sigara içiyorsunuz ve bir gün doktora gidiyorsunuz. Doktor diyor ki: ‘’Kanser olmuşsunuz. Korkarım öleceksiniz!’’ Bir düşünün eğer sigara içmeseydi ya da alkol kullanmasaydı vs… örnekleri siz çoğaltın. Bunları değil de doğru bir yaşam sürseydi. Belki bir aile kuracaktı. Çocukları olacaktı… Ama bunları yapmadı. Bu yüzden belki de hayata gelebilecek olan çocuklarının hiç var olmamasına sebep oldu. Veya AIDS virüsüne sahip bir kişinin dünyaya getirdiği bir bebeği düşünün, bu bebek annesinin taşıdığı AIDS virüsünü taşıyor. Neden? Bir seçim sonucu!
Bu açıdan baktığımızda hayatta seçimler yaparız bunlardan birisi de devlet seçimleridir. Düşünün bir kral, imparator, başbakan ya da cumhurbaşkanı… seçiyorsunuz. Ve seçtiğiniz kişi sizin, ailenizin ve ülkenizin yok olup gitmesine neden olan kararlar alıyor. Şimdi burada karşımıza iki seçenek çıkıyor. Ademi seçiyor muyuz seçmiyor muyuz? Daha doğrusu Bizim yerimize seçim yapan Tanrı’nın bizim için en iyisini seçtiğini düşünüyor muyuz yoksa düşünmüyor muyuz?
Eğer düşünüyorsak o zaman bizim için seçilebilecek en iyi temsilci seçilmiştir. Fakat o bile günah işlemiştir. Eğer düşünmüyorsak, o zaman Tanrı’nın bizim için en iyisini seçebileceğini reddederiz ki bu da bizi Âdemin yapmış olduğu günahın bir benzeri yapmamıza neden olacaktır. Çünkü Tanrı’nın seçimlerini ya da bizim için en iyisini bileceğini reddetmekle, kendi seçimlerimizin en iyisi ve en ideali olduğunu vurgularız. Böylece o meyveden yemiş oluruz.
İtiraz 3: Kutsal Kitap Âdem’in günah işlediğinden bahsetmez. Günah kelimesi ilk olarak Habil ile Kâin’in olayında geçer.
Cevap: Bu itiraz bana Yahudi Rabbi’lerden gelmişti. Aslında bakıldığından doğru gibi gözüküyor. Yaratılış Kitabı’nın 3. Bölümünde günah kelimesi geçmez. Fakat kaçırılan da birkaç nokta vardır.
Birincisi günah teriminin anlamı ile ilgilidir. İlla bir yerde günah teriminin birebir olarak geçmesi gerekmez. Öncelikle ve özellikle Eski Antlaşma’dan biliyoruz ki ‘’Günah’’ insandan çok Tanrı’ya karşı olan bir tavır ya da davranıştır.
Sodom halkı çok kötüydü. RAB'be karşı büyük günah işliyordu. (Yaratılış 13:13)
Sana yalnız sana karşı günah işledim. Senin gözünde kötü olanı yaptım. (Mezmurlar 51:4)
Örnekleri çoğaltabiliriz. Demek ki günah Tanrı’ya karşı yapılan bir tutum, bir hareket, bir eylemdir.
"Eğer biri günah işler, RAB'bin buyruklarından birinde yasak olanı yaparsa, bilmeden yapsa bile, suç işlemiş olur; suçunun cezasını çekecektir. (Levililer 5:17)
Bunun üzerine Saul, "Günah işledim! Evet, RAB'bin buyruğunu da, senin sözlerini de çiğnedim" dedi, "Halktan korktuğum için onların sözünü dinledim. (1.Samuel 15:24)
"Eğer biri günah işler, RAB'be ihanet eder … ( Levililer 6:2)
Eski Antlaşmadaki böyle ayetlerden görebileceğimiz gibi günah, Tanrı’ya karşı gelmek, O’nun buyruklarını çiğnemek ve Ona karşı isyan etmektir. Eğer bu açıdan bakarsak, Adem net bir şekilde günah işlemiştir.
Ayrıca bir başka açıdan bakarsak Kain’in günahının kökeninde Adem ve Havva’nın itaatsizliği yani günahı vardır. Eğer Adem ve Havva günah işlemeselerdi. Kurban kanının dökülmesine gerek kalmayacaktı. Kain’in ve Habil’in olayına baktığımızda ise kurban sistemi ile ilgili hatalı bir yaklaşım ve sonrasında gelen kıskançlık duygusu Kain’in günah işlemesine neden oldu. Demek ki Adem’in itaatsizliği bazı şeyleri de beraberinde getirdi.
Sonuç olarak, hayatı ve Tanrı Sözü’nü tüm gerçekliği ile değerlendirdiğimizde Hristiyanlıkta bahsi geçen Orijinal (İlk) Günah’ın acı bir gerçek olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Adem’in günahı nedeniyle bozulan ve her geçen gün daha da kötüye giden insanlığın tek çözümü Tanrı’nın kendisindedir. Tanrı’da insanlığı, kendi öz oğlunu çarmıhta tertemiz ve lekesiz bir kurban olarak sunarak kurtarmaya razı olmuştur.
Dipnot: