Kuran'da bilimsellik arayışı ve bilimsel hurafecilik

 

Bu meselenin arka planında, bence İslam dünyasındaki bilim çöküntüsü ve bunun getirdiği eziklik yatıyor. 1979'da Nobel Ödülü kazanan Prof. Abdusselam'ın :


"Bir hastaneye girip de hayat kurtaran ilacın, bizim payımız olmadan yapıldığını gördükçe kendime güvenim feci şekilde sarsılıyor." sözleri de bu önemli gerçeği yansıtıyor olmalı... Bilimde ve teknolojide geri kalışın neden olduğu bu psikolojik eziklik, hâliyle Kuran'ı O'nda bilim arayarak çıkmaza sürüklemiştir. İmam Gazâlî'nin, "Bilimle uğraşmak, ömrü boş yere harcamaktır." sözlerine inat hem de!

Kuran'da bilimsel mucize aramak için iki farklı yöntem kullanılmıştır:

1- Üniversitelerin İslamcı öğretim üyeleri, genellikle Bilimi deforme ederek ayetlerin yorumuna yaklaştırmışlar,

2- Amatör dinci kadrolar da ilkinin tersine Kuran ayetlerini çarpıtarak bilime yaklaştırmaya çalışmışlardır.

Böylelikle bilim de, Kuran da özünü yitirmiş ve ortaya utanç verici çelişkiler çıkmıştır. Bunun ilginç bir örneğini de Marpet arkadaşımızın ısrarla üzerinde durduğu Zâriyât Sûresi'nin 47. ayetinin yorumunda görüyoruz. Ayet, "Evrenin genişlemesi"nden bahsetmekte.. "İşte evrenin genişlediğini açıklayan bilimsel mucize!" diyor arkadaşımız.. Ne denli riskli bir yorum olduğu şimdilik herhalde kendisini ve bu iddiayı ortaya atanları pek ilgilendirmiyor ve kuran'ın bu ayetinin geçerliliğine bilim kanıt olarak gösteriliyor. Oysa modern fizik ve astroloji, bir gün bu bulduğunun da tersini ispat ederse Zâriyât Sûresi'nin 47. ayeti ne duruma düşecektir, sitedeki Müslüman arkadaşlarımız bunu hiç düşünmüşler mi acaba???

Kaldı ki böylesi bir gerçeğin ortaya çıkması çok da uzak değildir. Tıpkı Diyanet İşleri Eski Başkan'ı Tayyar Altıkulaç'ın "Hz.Kur'an" kitabında 19 mucizesini ısrarla "Bu bir mucizedir!" diye okuyucuya sunup birkaç yıl sonra aynı kitabın yeni baskısında hatasını kabullenip okuyucudan özür dilemesi gibi.. Niye mi? Çünkü bu iddiası, Kuran'ın değiştiği anlamına gelen Tevbe Sûresi'nin son iki ayetinin Kuran’da olmadığı anlamına geliyor. Kuran'da matematik aramak adına Kur'an'ı deforme edip bazı ayetlerini yalanlamak anlamına geliyor... Bu iddiaların kaynağı olan Edip Yüksel'se ayrı alem.. Babası Sadrettin Yüksel Hocaefendi tarafından reddedilen, 5 yıl önce yazdığı "Notlar" adlı kitabını reddeden ve onu çöplük olarak addeden, yarın da bugünkü fikirlerini çöpe atıp atmayacağı meçhul bir adam!..

Bugün bilimin en son bulgularının - bize doğru gibi görünseler de - yarın eskiyip geçerliliğini yitirmeyeceğini evet, hiç kimse ileri süremez! Tabii başta da söylediğim gibi; İslam'ı tebliği günübirlik popüleritelerden ibaret zanneden bilimsel hurafecilerin hiçbirini ilgilendirmeyecektir bu! İddialı söylemlerinin sonucu olarak, bugün geçerli olan bilgi gözden düştüğünde, o bilgiye göre yorumlanan ayetin düştüğü durum ve bu durumun İslam'ın kutsal kitabına çaldığı bilinçsiz kara leke! Kur'an, lastik gibi uzayıp kısalarak bilimi takip etmek zorunda mı? Ne diyordu Hekimoğlu İsmail?

"Kur'an, İslam'ın temel kitabıdır. İslam âlimlerinin bütünü Kur'an a istinât ederler ama mealciler ve 19 rakamcıları gibi değil. Zaten bu farkı göremezsek felaket başlar!"

Kur'an'da Bilimsel hurâfeciliğe diğer örnekler ;

Dünya'nın yuvarlaklığı meselesine gelelim.. Bu konuda fikir beyan eden her müddeî, farklı ayetleri farklı mantıklarla yorumlayıp kimi zaman da aynı ayetten farklı sonuçlar çıkarabiliyor. Örneğin Doç. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Neml Sûresi 88. ayette geçen "dağların bulutlar gibi hareket etmesi"ni Dünya'nın yuvarlak olduğunun ispatı olarak görürken, Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Süleyman Ateş bir adım daha ileri giderek "Hayır, bu ayet, yerküresinin hareket ettiğinin kanıtıdır!" diyebiliyor. ( Süleyman Ateş; geçen senelerde "Namazda İncil ve Tevrat'tan ayetler okunabilir!" sözünün sahibi olan zat oluyor. Tabii bu da ayrı bir tartışma konusu...)

Bu iki yorumun farklı olmaları bir yana, gerçeği saptırdıkları açık. Bu ayetten ne Dünya'nın hareket ettiği ne de yuvarlak olduğu çıkarılamaz ; çünkü Dünya, yalnız kendi çevresinde değil Güneş etrafında da dönüyor. O halde ayet, hangi dönüşü anlatmakta belli değil! Ayrıca Dünya'nın yuvarlak olduğuna gelince - ki bugünkü bilgilerimize göre yuvarlak değil geoittir - Aristo, bu görüşü Milat'tan tam 300 yıl önce Ay üzerine düşen Dünya'nın düzen gölgesinin dairesel olduğundan yola çıkarak ileri sürmüştü. Bir Maya efsânesi olan "Popal vuh"ta dünyanın küre şeklinde oluşu, pusulanun dört yönü ve diğer astrolojik bilgiler biliniyordu. Buna rağmen İslamcı yazar Safvet Senih, "Kur'an'da Edebî Veche" adlı kitabında, hiç sıkılmadan "Dünya'nın yuvarlaklığı, Semâ'nın tabiatı, atom vs gibi bu nevî her şeyin, Kuran'ın nâzil olduğu o bedevî ve geri asırda hiçbir kalp ve akla doğamayacağı" ifadesini kullanabiliyor.

Hadi bu yazarların hiçbirinin Aristo'dan, "Popal Vuh" ve "Tiabuonaca" efsânelerinden, Penderah Mabedi'nin tavanındaki astronomik bilgilerden haberi olmamış olsun. Ya aşağıdaki Kutsal Kitap ayetlerine ne diyecekler?

"Dünya dairesi üzerinde oturan O'dur ve onun içinde oturanlar çekirgeler gibidir. Gökleri perde gibi geren ve oturmak üzere çadır gibi açan O'dur!"
İşaya 40:22

Gökler, Tanrı'nın görkemini açıklamakta, gökkubbe ellerinin eserini duyurmakta"
Mezmurlar 19:1

Eskiden insanlar, Dünya'nın bir kaplumbağa üzerinde olduğuna inanıyorlardı. Hz. Muhammed ise "Hayır!" diyordu. "Dünya bir balık ve bir öküzün üstündedir!" (!) Oysa bakın Kitab-ı Mukaddes, ne diyor:

"Boşluğun üzerine şimali yayar ve hiçliğin üzerine dünyayı asar.."
Eyûb 26:7

Hac Sûresi 31. ayette "Gökyüzünden düşen kimseler" anlatılıyormuş. Fakat o çağda yaşayan insanlar için bu imkansızmış. Çünkü "bizlerinde bildiği gibi" bir kişinin gökten düşmesi için havada olması gerekiyormuş. Bunun için de uçak ve helikopter araçları gerekiyormuş. İşte bu ayet, uçağın ve helikopterin yapımına kanıt ve mûcizeymiş. (!) (Ömer Çelakıl, Kur'an-ı Kerim'in Sırları) Söyler misiniz bana, nasıl bir mantık yapısıdır bu? Yoksa Renan'ın dediği gibi "İslam, insanların mantık yapısını feci şekilde bozuyor mu?" Ve bu zata göre bugünkü uydu haritalarıyla birebir eş olan, hatta kayıp Antartika kıtasını bile içine alan Piri Reis'in haritaları hangi kategoriye giriyor? Yoksa Piri Reis'in de bizim bilmediğimiz iki-üç uydusu ve birkaç uzay gemisi mi vardı???? Ya bu zat, kazara Kitab-ı Mukaddes'i eline alıp da, "Kötüler böyle değil. Rüzgârın savurduğu saman çöpüne benzerler." ( Mezmurlar 1:4 ) ayetini okursa?

Ya "Kır kötülerin dizlerini" (Mezmurlar 3:7) ayetine rastlayıp "Yaw, işte boks eldivenlerinin icâdı" diye ortalığa vâveylâ ederse? Ya Eyûp bölümünü kazara açıp gördükleri karşısında kafayı yerse? Ya Taoizm'in kimi bulgularının, Einstein'in "uzay-zaman" (space-Time) kavramını açıkladığını, Tiahuonaco Efsanesi'nde anlatılan "Büyük Ana"nın, Güneş kapısı'na uzay gemisiyle geldiğini, Ezeon-Geber Dağları'ndaki birçok mağara ve galeride 5000 yıllık geniş bakır ve sülfat stokları olduğunu, Gılgamış destanı'ndaki Enkidu'nun atmosferdeki zehirli gazlardan bahsettiğini, Mayaların bir Venüs yılının 584, bir Dünya yılının ise 365,2420 yıl olduğunu - ki günümüzdeki en ileri araçlarla yapılan hesaplamalarla bu sonuç 365,2422 gündür - öğrenirse??? Yazık değil mi adama, neden aklıyla oynayalım durup dururken? Bütün bu yazdıklarıma eminim bir "kulp uydurmak" o kadar zor değil. Kaptan Cousto ve diğer bilim adamlarını zoraki Müslümanlığa yakıştırarak bilimsel geri kalışın ezikliğini ancak bu şekilde tatmine çalışan bir zihniyet, bütün bunlara da "mantıklı" (!) bir açıklama getirecektir.
       Neden şimdi Hz. Ömer'in Kur'an'da kimi ayetlerin akla göre yorumlanması, bununla ilgili soru sorulmasını anlıyor musunuz? Ve döneminde, İncil ve Tevrat okumaya getirilen cezayı!!!

Geçiyorum... Dr. Nurbâkî'ye göre Tekvîr Sûresi'nin 15 ve 16. ayetleri "gravitasyon"a kanıtken, Güney Afrikalı A. Deedat da Enbiyâ Sûresi'nin 33. ayetini kullanarak bu sonuca ulaşıyor. Birincisine göre "hünnes" sözcüğü gravitasyon'u; "künnes" sözcüğü de gök cisimlerinin yörüngesini anlatıyormuş(!). İkinci yazarın yorumu daha da saçma! Söz konusu ayetin Türkçe anlamı şöyle: "Geceyi, gündüzü, ayı yaratan da O'dur. Her biri, bir felekte tüzmetmektedir.” Afrikalı İslambilimci, bu ayeti değiştiriyor. "Felek" sözcüğü yerine "daire" sözcüğünü kullanıyor ve "İşte!" diyor, "Rabbimiz, mûciz bir bir ifade kullanarak Dünya'nın hareketine dikkatimizi çekmiştir!" (!). Bunu daha kolay şöyle "kavrayabiliyormuşuz": "Küllün fî felekin" deyimi, Arapça 7 harften oluşuyormuş ve bu 7 harfin bir daire çevresine yazılmasıyla tersten bile anlamını yitirmiyormuş.. ( Bilmem hiç seyrettiniz mi, "Kekstra" reklamında da aynı mantık yapısı var. Sunucu, yanıbaşındaki yazı tahtasına kocaman harflerle yazıyor: KEK! Şimdi bunu tersten oku diyor, yine KEK! ve sonra şunu yazıyor: KEKSTRA! Oku bakalım tersten. Ne oldu? Başka bir şey oldu! ) Başta da dediğimiz gibi, Dünya'nın hem kendi hem de Güneş etrafında döndüğünü ortaya koyan Aristorchus'tur. Hem de milattan 300 yıl önce! Kur'an'dan 900 yıl önce bilinen bir gerçeğin, ilk kez bu kitapla insanlara tebliğ edildiğini ileri sürmek!.. Zaten gezegenlerin "dairesel" olmadığını artık ilkokul öğrencileri de biliyor. Üstelik Güneş, eliptik yörüngelerin merkezinde değil; odak noktalarının birinde!